Perfect days ve Yasamaya Dair
Bu filmi izlemeye baslayan insanlarin ilk sahnelerdeki hissi ne acaba? Herkese inandirici geldi mi, tuvalet temizleyen birinin bundan keyif alarak ya da en azindan rahatsiz olmadan yapabilecegi? Bir sincap gibi ciddiyetle mi yasiyor, isi gucu yasamak mi bu adamin? 2024 yilinda herkesin buna ilk bes dakikadan ikna olmasini beklemiyoruz galiba, zaten... Ayrica Tokyo’nun steril tuvaletlerini izlerken gozumunun onunde otobus dinlenme tesisi tuvaletleri onunde para toplayan insanlar geldi. Sanmiyorum ki hayatta onlari mutlu eden sey isleri olsun. Islerimiz bizi mutlu eder mi? Etmeli mi yoksa sadece ayda 140 saatimizi ucreti mukabilinde satip, geri kalan 476 saatin finansmaninda kullaniyor gibi miyiz? Bence boyle, ya da ben isimden yaygin olarak sikildigim icin benim icin boyle olabilir…
Galiba filmin guzelligi, adamin sabah rutinini 3-4 kez izledikten sonra, karikaturize is arkadasinin arabasini odunc aldigindaki bas agrisini hepimize hissettirmesi. Bi sus be sinek! Oralarda bi yerde, bu adam mutlu galiba, dedim. Sonra yegeni gelince hatta amaan tadini kaciricak Hirayama’nin diye bi endiselendim ama yoo kacirmadi, ona rutininde eslik etti, agac arkadasiyla tanisti.
Yani isinden ona kalan zamanda aslinda hayattan keyif alan bir insan; public tuvalet temizlemesine ragmen. Bu isin secilmesi biraz empatiyi zorluyor; filmi izlemesi muhtemel kitleyi dusununce, kim kendini bir tuvalet temizleyicisi ile karsilastirir ki? Sanki simdiki islerimizde daha onemli bir sey yapiyormusuz gibi.. Bizimkiler o kadar da kotu degil di mi?
Gecen instagramda biri bir video paylasmis, nasil mutlu olunurla ilgili bir adam, 1,5 saat konusmus. Ozeti de su: Zevk alma, tatmin, anlam bulma. The joy after struggle’dan bahsediyormus. Yani her zaman degil, endorfin falan spor yaptiktan sonra salgilaniyor, eyvallah, ama benim aklima ilk gelen struggle’im Fransa’daki gocmenlik ugraslarim. Icindeyken bu ugrasin cok farkinda degilmisim ama simdi bakiyorum da ne gerek vardi diyorum, nese falan hissetmiyorum yani, daha cok keriz gibi hissediyorum kendimi. Travmatize mi oldum nedir, konu bu ara hep gocmenlik dertlerine geliyor. Tatmin ve anlam bulma kismi da biraz karisik; nasil olculebilir tatmin? Anlarla mi ilgili ya da genele yayilan bir his mi mesela? Ya da anlam bulma nedir? Bir sey uzerine ciddi ciddi 1 saat falan dusununce, bende cogu sey, oldugunu sandigim anlamini kaybediyor. Neyse, siiri okuyalim:
Bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamız.
Bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
Şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
"Yaşadım" diyebilmen için...
Subat 1948 / Nazim Hikmet
Bu da filmin harika soundtrack’i: